Take a fresh look at your lifestyle.

Gastrointestinal Kanalda Sindirim Ve Emilim Fizyoloji Ders Notu / Tıp Fakültesi Dönem 2

0 3.638

NOT: Yukarıda Zenginleştirilmiş metin görümündeki PDF halinden okumanızı tavsiye ediyorum. Microsoft Word’te kullanılan bir takım elementler WordPress Editörde desteklenmediği için alttaki yazı düz yazı şeklinde görülmektedir. Lütfen PDF’teki resim şeklinde okuyunuz bu düz yazı kısmı Arama Motorları için eklenmiştir.


4- Gastrointestinal Kanalda Sindirim Ve Emilim

4- Gastrointestinal Kanalda Sindirim Ve Emilim

Vücut için gerekli temel besinler karbonhidratlar, yağlar ve proteinler olarak sınıflandırılabilir.

Genel olarak, bu maddeler gastrointestinal mukozadan doğal yapılarıyla emilemezler.

Bu nedenle, önce sindirim işleminden geçmedikçe vücut için besin değeri taşımazlar.

Karbonhidratların Sindirimi

Disakkaritler bağırsakta disakkaridozlar tarafından mono sakkarite çevirlir.

Linugal Amilaz , Pankreatik Amilaz Karbonhidrat sindirimi yapar.

Midede KH sindrimi yok.

KH’lar pityalin ile bir süre daha sindirilmeye devam eder.

  • Besinler fundusta mide salgısı ile karışmadan önce, sindirim 1 saat devam eder.
  • Daha sonra, amilazın aktivitesi mide salgısının asit niteliği ile durdurulur.
  • Çünkü enzim, pH 4,0’ün altına indiği zaman aktivitesini kaybeder. Bununla beraber, besinler mide salgısıyla tamamen karışıncaya kadar nişastanın yüzde 30-40 kadarı maltoza hidrolize olur.

Karbonhidratların Ağız ve Midede Sindirimi

  • Besinler çiğnendiği sırada, başlıca parotis bezlerinden salgılanan pityalin enzimi içeren tükürük ile karışır.
  • Bu enzim nişastayı bir disakkarit olan maltoza ve 3 ila 9 glikoz molekülü taşıyan küçük diğer glikoz polimerlerine hidrolize eder.
  • Fakat besinler ağızda oldukça kısa bir süre kaldıklarından, toplam nişastanın ancak yüzde 5 kadarı hidrolize olur.

Karbonhidratların İnce Barsakta Sindirimi

  • Pankreas Amilazı ile Sindirim. Pankreas salgısı da tükürük gibi α-amilaz içermektedir.
  • Tükrükteki α-amilaz ile aynı işlevi yapan bu enzim birkaç kat daha güçlüdür.
  • Böylece besinler, mideden duodenuma boşaldıktan sonra 15-30 dakika içinde pankreas sindirim suları ile karışır ve tüm karbonhidratlar sindirilir.
  • Genelde, karbonhidratlar duodenumu veya üst jejunumu geçmeden önce hemen hemen tamamen maltoza ve/veya diğer çok küçük glikoz polimerlerine dönüşür.

İntestinal Epitel Enzimleriyle Disakkarit ve Küçük Glikoz Polimerlerinin Monosakkaritlere Hidrolizi

  • İnce barsağı kaplayan epitel hücrelerinde, laktaz, sükraz, maltaz ve α -dekstrinaz olmak üzere dört enzim bulunmaktadır.
  • Bu enzimler, disakkaritleri, laktoz, sakkaroz, maltoza ve diğer küçük glikoz polimerlerini monosakkaritlere parçalayabilir. Disakkaridazlar enterositelin içinde bulunur.
  • Bu enzimler, intestinal mikrovillıısların fırçamsı kenarındaki enterositler içinde yer alırlar ve bu enterositlerle temas eden disakkaridleri sindirirler.
  • Laktoz, galaktoz ve glikoz moleküllerine parçalanır Sukroz, fruktoz ve glikoza ayrışır. Maltoz ve diğer küçük glikoz polimerleri de glikoz moleküllerine parçalanır.
  • Karbonhidrat sindiriminin son ürünlerinin hepsi monosakkaritlerdir. Bunların hepsi suda çözünürler ve hızla portal kana emilirler.

Karbonhidratların Sindirimi /Diyetteki Proteinler

  • Diyetteki proteinler, birbirine peptit bağlarıyla bağlı uzun amino asit zincirleridir.
  • Tipik bir bağlanma aşağıda gösterilmiştir
  • Her proteinin özelliği, protein molekülündeki amino asitlerin tipleri ve dizilimleri ile belirlenir.
  • Ağızda protein sindirimi yoktur.

Proteinlerin Midede Sindirimi

  • Midenin önemli enzimi olan pepsin, pH 2-3’de en aktif, pH yaklaşık 5’in üzerinde ise inaktiftir.
  • Bu nedenle, pepsinin proteinler üzerinde sindirim etkisi göstermesi için mide sıvısının asidik olması gereklidir.
  • Mide bezleri çok miktarda hidroklorik asit salgılar.
  • Hidroklorik asit paryetal (oksintik) hücrelerden salgılandığı zaman pH’sı 0,8 kadardır.
  • Ancak, mide içeriği ve paryetal hücreler dışındaki mide bezlerinden salgılanan sekresyonla karıştıktan sonra pH 2-3 değerleri arasında kalır.
  • Bu asidite değeri pepsinin aktivitesi için çok uygundur

Soru!!!

Aşağıdakilerden hangisi enterogastrik relekse sebep olur ? Cevap: Kolesistoknin

Soru!!!

Kollajeni hangisi sindirir ? Cevap: Pepsin

Mide içeriği duodenuma geçtiği zaman ilk olarak sekretin salgılanır.

ok_Sin16dSekretin gastrin salınımı azaltır ve pankreastan HCO3- salgılanmasını sağlar. (Sekretin duedenoumun S Hücrelerinden salgıalnır.)

Proteinler enzim aracılı hidroliz amino asitler

Enzimler: endopeptidazlar ve ekzopeptidazlar

  • Pepsin sindiriminin önemli bir özelliği, diğer sindirim enzimlerinden pek az etkilenen bir albüminoid protein olan kollajeni sindirmesidir.
  • Kollajen, etteki hücrelerarası bağ dokusunun önemli bir elementidir.
  • Sindirim kanalındaki enzimlerin, etteki hücresel proteinlere erişip sindirmeleri için önce kollajen liflerinin sindirilmesi gereklidir.
  • Bu nedenle, midenin peptik aktivitesi yetersiz olan kişilerin yediği et sindirim enzimlerinin hücresel proteinlere erişememesi sonucu, tam olarak sindirilemez.
  • Pepsin protein sindirimini başlatır ve sıklıkla toplam protein sindiriminin sadece yüzde 10-20 kadarını sağlar.
  • Pepsin, proteinleri; proteozlara, peptonlara ve az sayıda polipeptitlere dönüştürür.
  • Proteinlerin parçalanması amino asitlerin arasındaki peptit bağlarının hidrolizi yoluyla gerçekleşir.

Proteinlerin Pankreas Salgıları ile Sindirimi

  • Protein sindiriminin büyük bölümü üst ince barsakta, duodenum ve jejunumda, pankreas salgısının proteolitik enzimlerinin etkisiyle ortaya çıkar.
  • Proteinlerin kısmen parçalanmış ürünleri mideden ince barsağa girdiklerinde pankreastan gelen tripsin, kimotripsin, karboksipolipeptidaz ve proelastaz enzimlerinin etkisiyle karşılaşır.
  • Tripsin ve kimotripsin protein moleküllerini küçük polipeptitlere parçalar;
  • karboksipolipeptidaz daha sonra amino asitleri polipeptitlerin karboksil ucundan ayırır.
  • Proelastaz, etleri birarada tutan elastin liflerini sindirecek olan elastaza dönüşür.
  • Proteinlerin çok küçük bir yüzdesi pankreas sıvısı ile amino asitlere kadar sindirilir. Bir çoğu, dipeptit ve tripeptit halinde kalır. Bunları eritrositlerdeki dipeptidazlar a.a’e parçalarlar.

Peptitlerin, İnce Barsak Villuslarını Kaplayan Enterositlerdeki Peptidazlar Tarafından Sindirimi.

  • Proteinlerin son sindirimi, temel olarak, barsak lümeninde, duodenum ve jejunumda olmak üzere ince barsakların villuslarını kaplayan enterositler tarafından gerçekleştirilir.
  • Bu hücreler yüzlerce mikrovilluslardan oluşan bir fırçamsı kenara sahiptirler.
  • Bu mikrovillusların herbirinin hücre zarında, barsak sıvılarıyla temasa geçtikleri yerde çok sayıda peptidazlar vardır.
  • İki tip peptidaz enzimi özellikle önemlidir.
  • Bunlar aminopolipeptidaz ve dipeptidazlardır.
  • Bunlar, daha büyük polipeptitleri, tripeptit, dipeptit ve amino asitlere parçalama yeteneğine sahiptirler.
  • Hem amino asitler hem de dipeptit ve tripeptitler kolay bir şekilde mikrovilluslarından enterositlerin iç kısmına taşınırlar.
  • Enterositlerin sitozolü içinde, amino asitler arasında kalan bağlara özgül başka çok sayıda peptidaz vardır.
  • Dakikalar içinde, geride kalan hemen hemen tüm dipeptit ve tripeptitler son basamak olan tek amino asitlere sindirilir.
  • Amino asitler sonra enterositten kana geçerler.
  • Emilen protein sindiriminin son ürünlerinin yüzde 99’undan fazlası amino asittir.
  • Nadiren peptitler ve çok nadiren de tüm protein molekülü emilebilir.
  • Bu çok az miktarda emilen protein molekülleri bile ciddi alerjik veya immünolojik bozukluklara neden olabilirler

FİNAL İÇİN SORU:

K Vitaminine bağlı 3 pıhtılaşma faktörü nelerdir ? Faktör 7,9,10

Yağların Sindirimi

ok_Sin17

Kolesistokinin: Pankreastan pankreatik lipaz salgılatır.

Safra tuzlarının oniki parmak bağırsağına geçmesini sağlar. Safra tuzları KC’den salınır ve yağları emülsifiye eder.

Safra tuzlarının tekrar tekrar kullanılması : Enterohepatik dolaşım.

Diyetteki Yağlar

  • Diyetteki yağların en büyük bölümü trigliserit olarak da bilinen nötral yağlardır.
  • Kolesterol, yağ içermeyen bir sterol bileşiğidir ancak yağların bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerini taşır.
  • Kolesterol, yağların bir türevi olup yağlara benzer şekilde metabolize olur.
  • Bu nedenle kolesterol diyet bakış açısından yağ olarak kabul edilir.

Yağların Barsakta Sindirimi

  • Trigliseritlerin az bir miktarı, ağızdaki dilaltı bezlerinden salgılanıp tükürükle yutulan lingual lipaz tarafından midede sindirilir.
  • Bu sindirim miktarı yüzde 10’dan daha az olup genellikle önemsizdir. yağ sindirimi esas olarak ince barsakta meydana gelir.

Yağların Safra Asitleri ve Lesitin ile Emülsiyon Haline Getirilmesi

Yağların sindirilmesi ve emilmesi ADEK vitaminleri için çok önemli.

  • Yağ sindiriminde ilk adım yağ taneciklerinin çok küçük globüllere ayrılarak suda erir nitelikteki sindirim enzimlerinin bu yüzeylere etki etmesini sağlamaktır.
  • Bu süreç, yağların emülsiyon haline getirilmesi olarak adlandırılır ve mide sindirim ürünlerinin midede karıştırılması ile başlar.
  • Emülsiyon işleminin çoğu duedonumda karaciğerin sindirim enzimi içermeyen safra salgısı yardımı ile gerçekleşir.
  • Safra çok miktarda safra tuzları, fosfolipit ve lesitin içerir.
  • Özellikle lesitin emülsiyon olayında büyük önem taşır.
  • Safra tuzu ve lesitin moleküllerinin suda iyonize olan polar bölümleri suda erir özellik taşırken, moleküllerin kalan kısımları yağda erir durumdadır.
  • ———- / İşlem sırası slaytta yazıyor önemli değil ?
  • Sonuç olarak, safra tuzları ve lesitinin en büyük görevi yağ damlacıklarının ince barsağın karıştırıcı hareketleriyle parçalanmasını sağlamaktır.
  • Bu etki yağları çıkarmak için evlerde yaygın olarak kullanılan deterjanların etkisine benzemektedir.
  • İnce barsağın karıştırıcı hareketleriyle yağ damlacıklarının çapı belirgin şekilde küçüldüğü zaman, yağın toplam alanı birkaç kat artar.
  • Barsaktaki emülsiyon halindeki yağ partiküllerinin ortalama büyüklükleri 1 mikrometreden daha küçük olduğu için, emulsifikasyon sırasında yağların toplam yüzey alanı 1000 kat artmaktadır.
  • Lipazlar suda erir bileşiklerdir ve bu nedenle yağ damlacıklarının sadece yüzeylerinde etkili olurlar.
  • Bu da safra tuzlarının ve lesitinin deterjan işlevinin yağ sindirimi için ne kadar önemli olduğunu göstermekledir.

Trigliseritlerin Pankreatik Lipaz ile Sindirimi.

  • Trigliseritlerin sindiriminde en önemli enzim, pankreas salgısında bulunan pankreatik lipazdır.
  • Bu enzim, pankreas sıvısında, bir dakika içinde ulaşabileceği tüm gliseridlerı sindirmeye yetecek kadar bol miktarda bulunur.

Yağ Sindiriminin Hızlandırılmasında Safra Tuzlarının Rolü-Miçel Oluşumu

  • Trigliseritlerin hidrolizi büyük ölçüde geri dönüşlü bir olaydır.
  • Bu nedenle, sindirilen yağların yakınında monogliserit ve yağ asitlerinin birikmesi sindirimi durdurur.
  • safra tuzları, monogliserit ve yağ asitlerini sindirilen yağların yanından hızla uzaklaştırır.
  • Safra tuzları, yüksek konsantrasyonda olduklarında çapları 3-6 nanometre kadar olan küçük küresel, silindirik miçeller oluşturma eğilimi taşırlar.
  • Her miçelde 20-40 kadar safra tuzu molekülü bulunur.
  • Her safra tuzu molekülünde yağda eriyen bir sterol çekirdeği ve suda eriyen bir polar grup vardır.
  • Miçeldeki 20-40 safra tuzu molekülünün sterol çekirdekleri biraraya toplanarak miçelin ortasında küçük yağ damlacığını oluştururlar.
  • Moleküllerin polar grupları miçelden dışa doğru uzanır.
  • Polar gruplar negatif yüklü oldukları için tüm miçelin, sindirim salgılarının suyunda çözünür duruma gelmesini ve miçellerin büyük olmalarına rağmen, kana emilene kadar, sabit kalmalarını sağlar.
  • Safra tuzu miçelleri aynı zamanda monogliserit ve serbest yağ asitlerini taşıyan bir taşınma ortamı olarak da görev yaparlar.
  • Safra tuzları olmasaydı, monogliserit ve yağ asitleri epitel hücrelerinin fırçamsı kenarında çözünmemiş durumda bulunurlardı.
  • Monogliserit ve serbest yağ asitleri fırçamsı kenardan emilir.
  • Bu maddelerin fırçamsı kenara taşınmasıyla, safra tuzları tekrar tekrar kullanılmak üzere yeniden kimusa serbestlenir.

Kolesterol Esterleri ve Fosfolipitlerin Sindirimi

  • Diyetteki kolesterolün çoğu serbest kolesterolün bir mol yağ asidi ile birleşmesinden oluşan kolesterol esterleri şeklindedir.
  • Fosfolipitler de moleküllerinde yağ asidi zincirlerini taşırlar.
  • Kolesterol esterleri ve fosfolipitler, pankreas salgısındaki lipaz ile serbest yağ asitlerine hidrolize olur.
  • Kolesterol ester hidrolaz, kolesterol esterini, fosfolipaz A2 fosfolipidi hidrolize eder.
  • Safra tuzu miçelleri monogliserit ve yağ asitlerinde olduğu gibi serbest kolesterol için de taşıma görevini yaparlar.
  • Miçellerin bu işlevi olmadan kolesterol emilemez.

Gastrointestinal Emilimin Temel İlkeleri

  • Emilmesi gereken sıvının gunluk miktarı, alınan sıvı (yaklaşık 1,5 litre) ile çeşitli gastrointestinal salgıların (7 litre kadar) toplamına eşittir.
  • Bu toplam olarak günde 8-9 litreyi bulmaktadır.
  • Bunun yaklaşık 1,5 litresi hariç tümü ince barsakta emilir ve hergün sadece 1,5 litre sıvı ileoçekal kapaktan kolona geçmek üzere ince barsakta kalır.
  • Mide, villus tipinde emilim zarının olmaması ve epitel hücreleri arasında sıkı bağlantılar olması nedeniyle, gastrointestinal kanalın çok zayıf bir emilim yüzeyine sahiptir.
  • Ancak, yağda yüksek oranda eriyebilen alkol gibi maddelerle aspirin gibi ilaçlar yine az miktarlarda emilebilir.

İnce Barsak Mukozasının Emilim Yüzeyi Villuslar

  • Yakınlaşan kapakçı yada kerckring kıvrımları denen çok sayıda kıvrımların bulunması ince barsak mukozasının yüzeyini üç kat artırır.
  • Kıvrımlar ince barsağın büyük bir bölümünde sirküler olarak uzanırlar, özellikle duodenum ve jejunumda iyi gelişmişlerdir / İleumun sonunda doğru katlantılar azalır. Villus kanlanmaları bozulursa malabsorbsiyonlar olabilir.
  • Barsak lümenine doğru 8 mm çıkıntı yapacak şekilde yerleşmişlerdir.
  • İnce barsağın epitel yüzeyinde ileoçekal kapağa kadar milyonlarca villus bulunmaktadır.
  • İnce barsağın üst kısmında villuslar çok sıktır ancak daha distal bölüme doğru seyrekleşirler.
  • Mukozada villusların bulunması, emilim yüzeyini 10 kat daha artırır.
  • Aldesteron: Na-K pompasının sayısını ve çalışma hızını artırır.

Suyun Emilimi / İzoozmotik Emilim

  • Su ince barsak zarından tamamen difüzyon ile taşınır.
  • Ayrıca bu difüzyon genel ozmoz yasalarına uygun olarak gelişir.
  • Bu nedenle, kimus yeterince sulandığında, su ince barsak mukoza villuslarından kana ozmoz yoluyla emilir.
  • Diğer taraftan, su aksi yönde, plazmadan kimusa da geçebilir.
  • Bu durum, özellikle mideden duedonuma hiperozmotik eriyikler geçtiği zaman görülür.
  • Dakikalar içinde, ozmozla yeterli miktarda su geçerek kimusu plazma ile izoozmotik duruma getirir.

İyonların Emilimi / Sodyumun Aktif Taşınması

  • Günde 20-30 gram kadar sodyum ince barsak salgılarına sekrete edilmektedir.
  • Ayrıca normalde kişi besinler ile günde 5-8 gram sodyum almaktadır.
  • Böylece sodyumun feçesle kaybını önlemek için gastrointestinal sistemden günde 25-35 gram sodyum emilir. Na : Glikoz ve amino asitlerin emilimi için gereklidir.
  • sodyum, şekerler ve amino asitlerin emiliminde de önemli rol oynar.
  • Sodyum emilimi, epitel hücreleri içinden, hücrelerin yan çeperleri yoluyla hücrelerarası alana sodyumun aktif taşınmasıyla sağlanır.
  • Bu aktif taşıma genel aktif taşıma yasalarına uymaktadır
  • Enerji tüketimi gereklidir ve hücre zarındaki uygun ATP-az enzimi ile katalize edilir Sodyumun bir kısmı klorür iyonlarıyla beraber taşınır.
  • Sodyumun, pozitif elektriksel yükleri klorur iyonlarını da pasif olarak “sürükler”.

Suyun Ozmozu

  • Transport sürecinde bundan sonraki adım, suyun ozmozla paraselüler alana geçmesidir.
  • Bu, paraselüler alandaki artmış iyon konsantrasyonunun oluşturduğu ozmotik gradyandan kaynaklanır.
  • Ozmoz en çok, epitel hücrelerinin apikal kenarlarındaki sıkı bağlantılar yoluyla olur,
  • fakat bir miktar doğrudan hücreden geçiş de görülür.
  • Suyun ozmotik geçişi paraselüler alanda sıvı hareketini doğurur ve en sonunda sıvı, villusların dolaşım kanına katılır.
  • Aldosteron sodyum emilimini büyük oranda artırır.
  • Aldesteron : Böbreklerde ve sindirim sisteminde Na-K pompasının etkisiyle Na ve suyun emilmini sağlar.
  • ☆Sodyum emiliminde artma, daha sonra klorür iyonları, su ve diğer bazı maddelerin emiliminde sekonder artışlara sebep olur.
  • Aldosteronun bu etkisi özellikle kolonda önemlidir.
  • Çünkü feçesle hemen hemen hiç sodyum klorür kaybına izin vermez, ancak çok az su kaybına izin verir.
  • İntestinal sistemdeki aldosteronun bu etkisi, kişi dehidrate olduğu zaman vücuttaki su ve tuzu korumaya çalışan aldosteronun renal tübüllerdeki etkisi ile aynıdır.
  • ☆Eritrositler başlangıçta 25-30 gram Na’u lümene bırakır , su ve Cl emilimi bitince geri alır.

Klorür İyonlarının Duodenum ve Jejunumda Emilimi

  • ☆İnce barsağın üst kısmında, klorür emilimi başlıca pasif difüzyonla olmaktadır.
  • Sodyum iyonlarının epitel yoluyla emilimi, kimusta elektronegatiflik, epitel hücrelerinin bazal tarafında ise elektropozitiftik meydana getirir.
  • Sonra klorür iyonları bu elektriksel gradyan boyunca sodyum iyonlarını “izlerler”.

Bikarbonat İyonlarının Duodenum ve Jejunumda Emilimi

  • Sıklıkla, çok miktarda bikarbonat iyonunun, ince barsağın üst bölümünde emilimi gerekir
  • Çünkü, hem pankreas salgısı hem de safra ile barsağa çok fazla bikarbonat iyonu geçmektedir.
  • Bikarbonat iyonları dolaylı yolla emilir:
  • Sodyum iyonları emildiği zaman, oldukça fazla miktarda hidrojen iyonu da, daha önce açıklandığı gibi bir kısım sodyumla değişerek lümene salgılanır. Na- H değişim pompası ile ‘yer değiştirir’
  • Bu hidrojen iyonları daha sonra bikarbonatla birleşerek karbonik asit oluştururlar.
  • Bu da su ve karbon dioksit oluşturmak üzere ayrışır.
  • Su, kimusla birlikte lümende kalır, fakat karbon dioksit kolayca kana absorbe olarak ekspirasyonla akciğerlerden atılır.
  • Böbrek tübüllerinde görülen mekanizma ile aynı olan bu işleme “bikarbonat iyonlarının aktif emilimi denir.

İleum ve Kalın Barsakta Bikarbonat Salgısı-Klorür İyonlarının Eş zamanlı Emilimi

  • Kalın barsağın tüm yüzeyinde olduğu gibi, ileumdaki villuslusların yüzeyindeki epitel hücreleri, klorür iyonlarının emilimiyle değişmek üzere bikarbonat iyonlarını salgılamada özel bir yeteneğe sahiptir.
  • Kalın barsakta, bakteriler tarafından oluşturulan asit ürünleri nötralize etmek için bazik nitelikteki bikarbonat iyonları bu işlemle sağlanmış olur.

Bazı Diyare Tiplerinde Kalın Barsak Epitelinden Aşırı Klorür İyonu, Sodyum İyonu ve Su Salgılanması

  • Barsak epitel hücre kıvrımlarının alt kısımlarında, barsakların lümen tarafındaki yüzeylerini kaplayacak olan yeni epitel hücrelerini oluşturmak üzere, devamlı bölünmeye uğrayan olgunlaşmamış epitel hücreleri vardır.
  • Bu yeni hücreler henüz kriptaların içinde iken ince barsak lümenine sodyum klorür ve su salgılarlar.
  • Bu salgı kriptaların dışındaki epitel hücreleri tarafından hemen geri emilir.
  • Böylece, ince barsak lümeninde sindirilmiş maddelerin emilimi için sıvı sağlarlar.
  • Kolera ve diyare yapan bazı diğer bakterilerin toksinleri bu kripta salgısını o kadar fazla uyarabilir ki sekresyon miktarı çok artar ve geri emilim sınırlı kalır, böylece sıklıkla, diyare ile 5-10 litrelik su ve tuz kaybına sebep olur. Hasta 1-5 gün içinde bu sıvı kaybından ölür
  • Aşırı sekresvon bir kolera toksini altbiriminin hücre içine girişi ile başlar.
  • Bu çok sayıda klorür kanallarının açılmasına sebep olan bol miktarda cAMP oluşumunu uyarır.
  • Bu kanallar, klorür iyonlarının, hücre içinden kriptalara hızlı bir şekilde akmasını sağlar.
  • Bunun, bir sodyum pompasını aktive ettiğine inanılmaktadır.
  • Son olarak, tüm bu aşırı miktardaki sodyum klorür suyun kriptalara aşırı ozmozuna da neden olarak tuzla birlikte hızlı bir sıvı akışına yol açar.
  • Başlangıçta tüm bu fazla sıvı bakteriyi alıp götürür ve hastalığın kontrolünde değerlidir.
  • Ancak, vücudun aşırı dehidratasyonundan dolayı fazlası ölümcül olabilir.
  • Çoğu durumlarda, kolera hastasının hayatı basitce, kaybı karşılamak için fazla miktarlarda sodyum klorür solüsyonunun verilmesiyle kurtarılabilir

Diğer İyonların Emilimi

  • Kalsiyum iyonları özellikle duodenumda aktif olarak emilir.
  • Kalsiyum-emilimini kontrol eden önemli bir faktör, paratiroid bezlerinden salgılanan paratiroid hormonu ve başka bir faktör de D vitaminidir.
  • Paratiroid hormonu D vitaminini aktive eder, aktive olmuş D vitamini de kalsiyum emilimini büyük ölçüde artırır.
  • Demir iyonları da, ince barsaktan emilir. Demir emiliminin ilkeleri ve vücudun özellikle hemoglobin yapımı için gereksinimlerine göre emilimin düzenlenir.
  • Potasyum, magnezyum, fosfat ve belki diğer iyonlar da aktif olarak mukozadan emilir.
  • Genelde, tek değerli iyonlar çok miktarda ve kolay emilirler.
  • Diğer taraftan, çift değerli iyonlar normalde çok az miktarda emilirler.
  • Örneğin, kalsiyum iyonlarının en fazla emilimi normal sodyum emiliminin 1/50 si kadardır.
  • Vücut için ancak çok küçük miktarlarda çift değerli iyon yeterlidir

Besin Maddelerinin Emilimi /Karbonhidratların Emilimi

  • Karbonhidratların tümü monosakkaritler halinde emilir.
  • Çok az miktarda disakkarit emilmekle birlikte, polisakkaritler hiç emilmezler.
  • Emilmiş monosakkaritlerin büyük kısmı glikozdur.
  • Glikoz, emilen karbonhidrat kalorisinin genellikle yüzde 80’inden fazlasını oluşturur.
  • Bunun nedeni, glikozun, karbonhidratlı besin maddelerimiz arasında en fazla bulunan nişastanın son sindirim ürünü olmasıdır.
  • Emilen monosakkaritlerin diğer yüzde 20’si hemen hemen tamamen galaktoz ve fruktozdan oluşmuştur.

Barsak Evresi: Karbonhidrat Emilimi

  • Galaktoz sütten kaynaklanır, fruktoz ise şeker kamışı monosakkaritlerinden biridir
  • Monosakkaritlerin hemen hemen hepsi aktif taşınmayla emilir.
  • D-3, D1-25 : Böbreklerde sentezlenir.
  • D vitaminin aktif formu 1-25 formu böbreklerde sentezlenir ve İnce Bağırsaktan Ca+2 emilmini artırır.
  • Karaciğerdeki 24-25 formu ise inaktif formudur . İhtiyaç duyulunca böbreklerde 1-25 özel enzimi ile 1-25 aktif forma çevrilir.
  • Kalsitrol: D-3 vitaminin diğer adı. İnce bağırsakta Kalmodulin proteininin yapımını uyarır.
  • Kan Ca+2 düzeyi düşünce Parathormon salgılanır. İnce bağırsaklardan Ca+2 emilimini arttırır bunu Kalmodulin proteini ile yapar .
  • Parathormon D Vitamini ile aktive edilir.
  • Emilimde Ca+2 , Mg ile yarışır.

Parathormon:

1)İnce bağırsaklardan Ca+2 emilimini artırır.

2)Böbreklerde Ca+2 tutulumunu sağlar.

3)Kemim dokudan amorf kristalleri resorbe ederek kana Ca+2 verilmesini sağlar.

Bu son kısmı bil

Glikoz Bir Sodyumla Birlikte Taşınması

Glikoz Taşıyıcıları (GLUT) ☆☆☆☆☆

GLUT-1: Eritrositlerde

SGLUT-1: Barsakta (Na-glikoz)

SGLUT-2: nefronda (Na-Glikoz)

GLUT-2: Karaciğer, pankreas b hücreleri, böbrek, ince barsak

GLUT-3: Beyin, plasenta, böbrek (en hızlı GLUT)

GLUT-4: Kas ve yağ dokusu (insüline duyarlı)

GLUT-5: Barsak (fruktoz)

  • Barsak zarında, sodyum taşınmasının yokluğu durumunda hemen hemen hiç glikoz emilemez.
  • Bunun nedeni, glikozun sodyumun aktif taşınmasıyla birlikte taşınmasıdır.

Diğer Monosakkaritlerin Emilimi

  • Galaktoz da glikoz gibi hemen hemen aynı mekanizma ile taşınır.
  • Diğer taraftan, fruktoz taşınması sodyumla birlikte taşıma mekanizmasıyla meydana gelmez.
  • Bunun yerine fruktoz, ince barsak epiteli boyunca sodyum transportuyla eşleşmeksizin kolaylaştırılmış difüzyonla taşınır.
  • Fruktozun çoğu enterositlerden geçerken glikoza çevrilir.
  • Fruktoz sodyumla birlikte taşınmadığı için toplam taşıma hızı glikoz veya galaktozun ancak yarısı kadardır.
  • Proteinlerin Emilimi
  • proteinler, sindirimden sonra dipeptit, tripeptit ve birkaç serbest amino asit şeklinde ince barsak epitel hücrelerinin lümen tarafındaki zarlarından emilirler.
  • Bu taşıma için gereken enerjinin çoğu, glikozun sodyumla birlikte taşınması için kullanılan enerjiye benzer biçimde sağlanır.
  • Yani peptit ya da amino asit moleküllerinin çoğu mikrovillus zarlarına sodyum bağlanmasını da gerektiren özel bir taşıma proteini ile bağlanırak taşınır.
  • Sodyum iyonu, daha sonra hücrenin iç kısmına doğru elektrokimyasal gradyanla hareket eder ve amino asit ya da peptidi beraberinde çeker.
  • Bu, amino asit ve peptitlerin ko-transportu (veya sekonder aktif transportu) diye adlandırılır.
  • Birkaç amino asit, sodyumla birlikte taşıma mekanizmasını gerektirmez.

Yağların Emilimi

  • Yağlar monogliserit ve serbest yağ asitlerine sindirildikten sonra, bu sindirim son ürünleri, safra asidi miçellerinin santral lipit bölümünde erirler.
  • Bu miçellerin çoğu, ancak 3-6 nanometre çapında ve dış yüzeyleri de elektriksel bakımdan negatif yüklü olduğu için kimusta çözünmüş durumda bulunurlar.
  • Monogliserit ve yağ asitleri bu şekilde, ince barsak hücrelerinin fırçamsı kenarının mikrovilluslarının yüzeyine taşınırlar.
  • Bu yüzeylere temas eden monogliserit ve yağ asitleri derhal epitel zardan geçebilir
  • Çünkü, bu lipitler de miçellerde olduğu kadar hücre zarında da erirler. Geride kalan safra asidi miçelleri, tekrar kimusa dönerek monogliserit ve yağ asitlerini absorbe eder ve bunları epitel hücrelerine taşırlar.
  • Böylece, miçeller, yağ emilimi için oldukça önemli olan bir “taşıma” işlevi yürütmektedir.
  • Bol miktarda safra asidi miçelleri bulunduğu zaman, yağların yaklaşık yüzde 97’si absorbe olur.
  • Safra asidi miçelleri bulunmadığı zaman normal olarak yağların ancak yüzde 40-50 kadarı emilir.
  • Yağ asitleri ve monogliseritler epitel hücrelerine girdikten sonra, düz endoplazmik retikulum tarafından tutularak yeniden trıgliseridleri oluştururlar ve esas olarak lenf şilomikronları içinde taşınarak torasik lenf kanalı yoluyla dolaşıma dökülürler

Barsak Evresi: Yağların Sindirim ve Emilimi

Kalın Barsakta Emilim: Dışkının Oluşumu

  • Günde, yaklaşık 1500 ml kadar kimus ileoçekal kapaktan kalın barsağa geçer.
  • Bu kimustaki su ve elektrolitlerin çoğu kolonda emilerek, genellikle 100 ml’den daha az sıvı dışkıyla atılır.
  • Ayrıca, iyonların hepsi absorbe olarak, sadece yaklaşık 1-5 mEq sodyum ve klorür iyonu dışkıyla kaybedilir.
  • Kalın barsaktaki emilimin büyük kısmı kolonun proksimal yarısında gerçekleşir ve bu bölüme absorpsiyon kolonu adı verilir.
  • Halbuki distal kolonun başlıca işlevi depolama ile ilgilidir ve bu nedenle depo kolonu adını alır.
  • Çıkan Kolon: Absorpsiyon Kolonu
  • Transvers ve İnen Kolon : Depo Kolonu
  • Kalın bağırsaklarda Segmentasyon yerine paketleme harekeri (Haustrasyon) vardır.

vsin2

☆Somatositatin:

  • Pankreas adacıklarındaki D hücrelerinden salgılanır.
  • Gastrin , VIP , GIP , sekretin ve motilin sekresyonunu inhibe eder.
  • Salgılanması lümendeki asit tarafından uyarılır.
  • Parakrin tarda etki eder.
  • Pankreatik ekzokrin salgısını mide asit salgısı ve motilitesini safra kesesi kasılmasını , glukoz , a.a ve trigliserid emilimini inhibe eder.

Glisentin (L Hücreleri): İnsülin salınımını uyarır.

GRP: Gastrin salınımını sağlar.

!!!! ☆☆☆!!!! ☆☆☆

Konalamin : B12

☆Vazoaktif İntestinal Polipeptid (VIP)

  • Sindirim kanalı nörönlarında bulunur.
  • Bağırsakta elektrolitlerin ve suyun salgılanmasını uyarır.
  • Sfinkterler de dahil olmak üzere intestinal düz kasların gevşemesine neden olur.
  • Periferk kan damarlının dilatasyonu ve midede asit salgılanmasının inhibisyonunu sağlar.
  • Yarı ömrü 2 dakikadır.

☆Gastrik İnhibitör Peptid (GIP)

  • Duedenum ve jejunumdaki K hücrelerinden üretilir.
  • Salgılanması duedenumdaki glukoz ve yap tarafından uyarılır.
  • Mide sekresyonunu ve motiliteyi inhibe eder.
  • Gastrointestinal yolun fizyolojik β-hücre-stimülan hormonu GIP’tir.
  • GIP bazen ‘glukoz-bağımlı insülinotrofik polipeptid’ olarak da adlandırılır.

Diğer Gastrointestinal Hormonlar

☆Motilin: Dueodenal mukozadan salgılanır. Bağırsak düz kaslrının kontraksiyonuna neden olur ve sindirim arası motiliteyi düzenleyerek bağırsağı bir sonraki yemeğe hazırlar.

☆Nörotensin:

  • İleum mukozasından salgılanır. Salgılanması yağ asitleri tarafından stimüle edilir.
  • Motiliteyi inhibe eder ve ileal kan akımını artırır.

☆Glukagon: Duedonumdaki A hücrelerinden salgılanır. Pankreatektomiden sonra görülen hiperglisemiden kısmen sorumludur.

☆Serotonin: Sinir uçlarında olduğu gibi endokrin eterokromaffin hücreleinde de bulunur ve salgılanır . Bundan dolayı gastrointestinal yolda hem hormon hem de nörotransmitter olarak rol oynar.

Vücut için gerekli temel besinler karbonhidratlar, yağlar ve proteinler olarak sınıflandırılabilir.

Genel olarak, bu maddeler gastrointestinal mukozadan doğal yapılarıyla emilemezler.

Bu nedenle, önce sindirim işleminden geçmedikçe vücut için besin değeri taşımazlar.

Karbonhidratların Sindirimi

Disakkaritler bağırsakta disakkaridozlar tarafından mono sakkarite çevirlir.

Linugal Amilaz , Pankreatik Amilaz Karbonhidrat sindirimi yapar.

Midede KH sindrimi yok.

KH’lar pityalin ile bir süre daha sindirilmeye devam eder.

  • Besinler fundusta mide salgısı ile karışmadan önce, sindirim 1 saat devam eder.
  • Daha sonra, amilazın aktivitesi mide salgısının asit niteliği ile durdurulur.
  • Çünkü enzim, pH 4,0’ün altına indiği zaman aktivitesini kaybeder. Bununla beraber, besinler mide salgısıyla tamamen karışıncaya kadar nişastanın yüzde 30-40 kadarı maltoza hidrolize olur.

Karbonhidratların Ağız ve Midede Sindirimi

  • Besinler çiğnendiği sırada, başlıca parotis bezlerinden salgılanan pityalin enzimi içeren tükürük ile karışır.
  • Bu enzim nişastayı bir disakkarit olan maltoza ve 3 ila 9 glikoz molekülü taşıyan küçük diğer glikoz polimerlerine hidrolize eder.
  • Fakat besinler ağızda oldukça kısa bir süre kaldıklarından, toplam nişastanın ancak yüzde 5 kadarı hidrolize olur.

Karbonhidratların İnce Barsakta Sindirimi

  • Pankreas Amilazı ile Sindirim. Pankreas salgısı da tükürük gibi α-amilaz içermektedir.
  • Tükrükteki α-amilaz ile aynı işlevi yapan bu enzim birkaç kat daha güçlüdür.
  • Böylece besinler, mideden duodenuma boşaldıktan sonra 15-30 dakika içinde pankreas sindirim suları ile karışır ve tüm karbonhidratlar sindirilir.
  • Genelde, karbonhidratlar duodenumu veya üst jejunumu geçmeden önce hemen hemen tamamen maltoza ve/veya diğer çok küçük glikoz polimerlerine dönüşür.

İntestinal Epitel Enzimleriyle Disakkarit ve Küçük Glikoz Polimerlerinin Monosakkaritlere Hidrolizi

  • İnce barsağı kaplayan epitel hücrelerinde, laktaz, sükraz, maltaz ve α -dekstrinaz olmak üzere dört enzim bulunmaktadır.
  • Bu enzimler, disakkaritleri, laktoz, sakkaroz, maltoza ve diğer küçük glikoz polimerlerini monosakkaritlere parçalayabilir. Disakkaridazlar enterositelin içinde bulunur.
  • Bu enzimler, intestinal mikrovillıısların fırçamsı kenarındaki enterositler içinde yer alırlar ve bu enterositlerle temas eden disakkaridleri sindirirler.
  • Laktoz, galaktoz ve glikoz moleküllerine parçalanır Sukroz, fruktoz ve glikoza ayrışır. Maltoz ve diğer küçük glikoz polimerleri de glikoz moleküllerine parçalanır.
  • Karbonhidrat sindiriminin son ürünlerinin hepsi monosakkaritlerdir. Bunların hepsi suda çözünürler ve hızla portal kana emilirler.

Karbonhidratların Sindirimi /Diyetteki Proteinler

  • Diyetteki proteinler, birbirine peptit bağlarıyla bağlı uzun amino asit zincirleridir.
  • Tipik bir bağlanma aşağıda gösterilmiştir
  • Her proteinin özelliği, protein molekülündeki amino asitlerin tipleri ve dizilimleri ile belirlenir.
  • Ağızda protein sindirimi yoktur.

Proteinlerin Midede Sindirimi

  • Midenin önemli enzimi olan pepsin, pH 2-3’de en aktif, pH yaklaşık 5’in üzerinde ise inaktiftir.
  • Bu nedenle, pepsinin proteinler üzerinde sindirim etkisi göstermesi için mide sıvısının asidik olması gereklidir.
  • Mide bezleri çok miktarda hidroklorik asit salgılar.
  • Hidroklorik asit paryetal (oksintik) hücrelerden salgılandığı zaman pH’sı 0,8 kadardır.
  • Ancak, mide içeriği ve paryetal hücreler dışındaki mide bezlerinden salgılanan sekresyonla karıştıktan sonra pH 2-3 değerleri arasında kalır.
  • Bu asidite değeri pepsinin aktivitesi için çok uygundur

Soru!!!

Aşağıdakilerden hangisi enterogastrik relekse sebep olur ? Cevap: Kolesistoknin

Soru!!!

Kollajeni hangisi sindirir ? Cevap: Pepsin

Mide içeriği duodenuma geçtiği zaman ilk olarak sekretin salgılanır.

ok_Sin16dSekretin gastrin salınımı azaltır ve pankreastan HCO3- salgılanmasını sağlar. (Sekretin duedenoumun S Hücrelerinden salgıalnır.)

Proteinler enzim aracılı hidroliz amino asitler

Enzimler: endopeptidazlar ve ekzopeptidazlar

  • Pepsin sindiriminin önemli bir özelliği, diğer sindirim enzimlerinden pek az etkilenen bir albüminoid protein olan kollajeni sindirmesidir.
  • Kollajen, etteki hücrelerarası bağ dokusunun önemli bir elementidir.
  • Sindirim kanalındaki enzimlerin, etteki hücresel proteinlere erişip sindirmeleri için önce kollajen liflerinin sindirilmesi gereklidir.
  • Bu nedenle, midenin peptik aktivitesi yetersiz olan kişilerin yediği et sindirim enzimlerinin hücresel proteinlere erişememesi sonucu, tam olarak sindirilemez.
  • Pepsin protein sindirimini başlatır ve sıklıkla toplam protein sindiriminin sadece yüzde 10-20 kadarını sağlar.
  • Pepsin, proteinleri; proteozlara, peptonlara ve az sayıda polipeptitlere dönüştürür.
  • Proteinlerin parçalanması amino asitlerin arasındaki peptit bağlarının hidrolizi yoluyla gerçekleşir.

Proteinlerin Pankreas Salgıları ile Sindirimi

  • Protein sindiriminin büyük bölümü üst ince barsakta, duodenum ve jejunumda, pankreas salgısının proteolitik enzimlerinin etkisiyle ortaya çıkar.
  • Proteinlerin kısmen parçalanmış ürünleri mideden ince barsağa girdiklerinde pankreastan gelen tripsin, kimotripsin, karboksipolipeptidaz ve proelastaz enzimlerinin etkisiyle karşılaşır.
  • Tripsin ve kimotripsin protein moleküllerini küçük polipeptitlere parçalar;
  • karboksipolipeptidaz daha sonra amino asitleri polipeptitlerin karboksil ucundan ayırır.
  • Proelastaz, etleri birarada tutan elastin liflerini sindirecek olan elastaza dönüşür.
  • Proteinlerin çok küçük bir yüzdesi pankreas sıvısı ile amino asitlere kadar sindirilir. Bir çoğu, dipeptit ve tripeptit halinde kalır. Bunları eritrositlerdeki dipeptidazlar a.a’e parçalarlar.

Peptitlerin, İnce Barsak Villuslarını Kaplayan Enterositlerdeki Peptidazlar Tarafından Sindirimi.

  • Proteinlerin son sindirimi, temel olarak, barsak lümeninde, duodenum ve jejunumda olmak üzere ince barsakların villuslarını kaplayan enterositler tarafından gerçekleştirilir.
  • Bu hücreler yüzlerce mikrovilluslardan oluşan bir fırçamsı kenara sahiptirler.
  • Bu mikrovillusların herbirinin hücre zarında, barsak sıvılarıyla temasa geçtikleri yerde çok sayıda peptidazlar vardır.
  • İki tip peptidaz enzimi özellikle önemlidir.
  • Bunlar aminopolipeptidaz ve dipeptidazlardır.
  • Bunlar, daha büyük polipeptitleri, tripeptit, dipeptit ve amino asitlere parçalama yeteneğine sahiptirler.
  • Hem amino asitler hem de dipeptit ve tripeptitler kolay bir şekilde mikrovilluslarından enterositlerin iç kısmına taşınırlar.
  • Enterositlerin sitozolü içinde, amino asitler arasında kalan bağlara özgül başka çok sayıda peptidaz vardır.
  • Dakikalar içinde, geride kalan hemen hemen tüm dipeptit ve tripeptitler son basamak olan tek amino asitlere sindirilir.
  • Amino asitler sonra enterositten kana geçerler.
  • Emilen protein sindiriminin son ürünlerinin yüzde 99’undan fazlası amino asittir.
  • Nadiren peptitler ve çok nadiren de tüm protein molekülü emilebilir.
  • Bu çok az miktarda emilen protein molekülleri bile ciddi alerjik veya immünolojik bozukluklara neden olabilirler

FİNAL İÇİN SORU:

K Vitaminine bağlı 3 pıhtılaşma faktörü nelerdir ? Faktör 7,9,10

Yağların Sindirimi

ok_Sin17

Kolesistokinin: Pankreastan pankreatik lipaz salgılatır.

Safra tuzlarının oniki parmak bağırsağına geçmesini sağlar. Safra tuzları KC’den salınır ve yağları emülsifiye eder.

Safra tuzlarının tekrar tekrar kullanılması : Enterohepatik dolaşım.

Diyetteki Yağlar

  • Diyetteki yağların en büyük bölümü trigliserit olarak da bilinen nötral yağlardır.
  • Kolesterol, yağ içermeyen bir sterol bileşiğidir ancak yağların bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerini taşır.
  • Kolesterol, yağların bir türevi olup yağlara benzer şekilde metabolize olur.
  • Bu nedenle kolesterol diyet bakış açısından yağ olarak kabul edilir.

Yağların Barsakta Sindirimi

  • Trigliseritlerin az bir miktarı, ağızdaki dilaltı bezlerinden salgılanıp tükürükle yutulan lingual lipaz tarafından midede sindirilir.
  • Bu sindirim miktarı yüzde 10’dan daha az olup genellikle önemsizdir. yağ sindirimi esas olarak ince barsakta meydana gelir.

Yağların Safra Asitleri ve Lesitin ile Emülsiyon Haline Getirilmesi

Yağların sindirilmesi ve emilmesi ADEK vitaminleri için çok önemli.

  • Yağ sindiriminde ilk adım yağ taneciklerinin çok küçük globüllere ayrılarak suda erir nitelikteki sindirim enzimlerinin bu yüzeylere etki etmesini sağlamaktır.
  • Bu süreç, yağların emülsiyon haline getirilmesi olarak adlandırılır ve mide sindirim ürünlerinin midede karıştırılması ile başlar.
  • Emülsiyon işleminin çoğu duedonumda karaciğerin sindirim enzimi içermeyen safra salgısı yardımı ile gerçekleşir.
  • Safra çok miktarda safra tuzları, fosfolipit ve lesitin içerir.
  • Özellikle lesitin emülsiyon olayında büyük önem taşır.
  • Safra tuzu ve lesitin moleküllerinin suda iyonize olan polar bölümleri suda erir özellik taşırken, moleküllerin kalan kısımları yağda erir durumdadır.
  • ———- / İşlem sırası slaytta yazıyor önemli değil ?
  • Sonuç olarak, safra tuzları ve lesitinin en büyük görevi yağ damlacıklarının ince barsağın karıştırıcı hareketleriyle parçalanmasını sağlamaktır.
  • Bu etki yağları çıkarmak için evlerde yaygın olarak kullanılan deterjanların etkisine benzemektedir.
  • İnce barsağın karıştırıcı hareketleriyle yağ damlacıklarının çapı belirgin şekilde küçüldüğü zaman, yağın toplam alanı birkaç kat artar.
  • Barsaktaki emülsiyon halindeki yağ partiküllerinin ortalama büyüklükleri 1 mikrometreden daha küçük olduğu için, emulsifikasyon sırasında yağların toplam yüzey alanı 1000 kat artmaktadır.
  • Lipazlar suda erir bileşiklerdir ve bu nedenle yağ damlacıklarının sadece yüzeylerinde etkili olurlar.
  • Bu da safra tuzlarının ve lesitinin deterjan işlevinin yağ sindirimi için ne kadar önemli olduğunu göstermekledir.

Trigliseritlerin Pankreatik Lipaz ile Sindirimi.

  • Trigliseritlerin sindiriminde en önemli enzim, pankreas salgısında bulunan pankreatik lipazdır.
  • Bu enzim, pankreas sıvısında, bir dakika içinde ulaşabileceği tüm gliseridlerı sindirmeye yetecek kadar bol miktarda bulunur.

Yağ Sindiriminin Hızlandırılmasında Safra Tuzlarının Rolü-Miçel Oluşumu

  • Trigliseritlerin hidrolizi büyük ölçüde geri dönüşlü bir olaydır.
  • Bu nedenle, sindirilen yağların yakınında monogliserit ve yağ asitlerinin birikmesi sindirimi durdurur.
  • safra tuzları, monogliserit ve yağ asitlerini sindirilen yağların yanından hızla uzaklaştırır.
  • Safra tuzları, yüksek konsantrasyonda olduklarında çapları 3-6 nanometre kadar olan küçük küresel, silindirik miçeller oluşturma eğilimi taşırlar.
  • Her miçelde 20-40 kadar safra tuzu molekülü bulunur.
  • Her safra tuzu molekülünde yağda eriyen bir sterol çekirdeği ve suda eriyen bir polar grup vardır.
  • Miçeldeki 20-40 safra tuzu molekülünün sterol çekirdekleri biraraya toplanarak miçelin ortasında küçük yağ damlacığını oluştururlar.
  • Moleküllerin polar grupları miçelden dışa doğru uzanır.
  • Polar gruplar negatif yüklü oldukları için tüm miçelin, sindirim salgılarının suyunda çözünür duruma gelmesini ve miçellerin büyük olmalarına rağmen, kana emilene kadar, sabit kalmalarını sağlar.
  • Safra tuzu miçelleri aynı zamanda monogliserit ve serbest yağ asitlerini taşıyan bir taşınma ortamı olarak da görev yaparlar.
  • Safra tuzları olmasaydı, monogliserit ve yağ asitleri epitel hücrelerinin fırçamsı kenarında çözünmemiş durumda bulunurlardı.
  • Monogliserit ve serbest yağ asitleri fırçamsı kenardan emilir.
  • Bu maddelerin fırçamsı kenara taşınmasıyla, safra tuzları tekrar tekrar kullanılmak üzere yeniden kimusa serbestlenir.

Kolesterol Esterleri ve Fosfolipitlerin Sindirimi

  • Diyetteki kolesterolün çoğu serbest kolesterolün bir mol yağ asidi ile birleşmesinden oluşan kolesterol esterleri şeklindedir.
  • Fosfolipitler de moleküllerinde yağ asidi zincirlerini taşırlar.
  • Kolesterol esterleri ve fosfolipitler, pankreas salgısındaki lipaz ile serbest yağ asitlerine hidrolize olur.
  • Kolesterol ester hidrolaz, kolesterol esterini, fosfolipaz A2 fosfolipidi hidrolize eder.
  • Safra tuzu miçelleri monogliserit ve yağ asitlerinde olduğu gibi serbest kolesterol için de taşıma görevini yaparlar.
  • Miçellerin bu işlevi olmadan kolesterol emilemez.

Gastrointestinal Emilimin Temel İlkeleri

  • Emilmesi gereken sıvının gunluk miktarı, alınan sıvı (yaklaşık 1,5 litre) ile çeşitli gastrointestinal salgıların (7 litre kadar) toplamına eşittir.
  • Bu toplam olarak günde 8-9 litreyi bulmaktadır.
  • Bunun yaklaşık 1,5 litresi hariç tümü ince barsakta emilir ve hergün sadece 1,5 litre sıvı ileoçekal kapaktan kolona geçmek üzere ince barsakta kalır.
  • Mide, villus tipinde emilim zarının olmaması ve epitel hücreleri arasında sıkı bağlantılar olması nedeniyle, gastrointestinal kanalın çok zayıf bir emilim yüzeyine sahiptir.
  • Ancak, yağda yüksek oranda eriyebilen alkol gibi maddelerle aspirin gibi ilaçlar yine az miktarlarda emilebilir.

İnce Barsak Mukozasının Emilim Yüzeyi Villuslar

  • Yakınlaşan kapakçı yada kerckring kıvrımları denen çok sayıda kıvrımların bulunması ince barsak mukozasının yüzeyini üç kat artırır.
  • Kıvrımlar ince barsağın büyük bir bölümünde sirküler olarak uzanırlar, özellikle duodenum ve jejunumda iyi gelişmişlerdir / İleumun sonunda doğru katlantılar azalır. Villus kanlanmaları bozulursa malabsorbsiyonlar olabilir.
  • Barsak lümenine doğru 8 mm çıkıntı yapacak şekilde yerleşmişlerdir.
  • İnce barsağın epitel yüzeyinde ileoçekal kapağa kadar milyonlarca villus bulunmaktadır.
  • İnce barsağın üst kısmında villuslar çok sıktır ancak daha distal bölüme doğru seyrekleşirler.
  • Mukozada villusların bulunması, emilim yüzeyini 10 kat daha artırır.
  • Aldesteron: Na-K pompasının sayısını ve çalışma hızını artırır.

Suyun Emilimi / İzoozmotik Emilim

  • Su ince barsak zarından tamamen difüzyon ile taşınır.
  • Ayrıca bu difüzyon genel ozmoz yasalarına uygun olarak gelişir.
  • Bu nedenle, kimus yeterince sulandığında, su ince barsak mukoza villuslarından kana ozmoz yoluyla emilir.
  • Diğer taraftan, su aksi yönde, plazmadan kimusa da geçebilir.
  • Bu durum, özellikle mideden duedonuma hiperozmotik eriyikler geçtiği zaman görülür.
  • Dakikalar içinde, ozmozla yeterli miktarda su geçerek kimusu plazma ile izoozmotik duruma getirir.

İyonların Emilimi / Sodyumun Aktif Taşınması

  • Günde 20-30 gram kadar sodyum ince barsak salgılarına sekrete edilmektedir.
  • Ayrıca normalde kişi besinler ile günde 5-8 gram sodyum almaktadır.
  • Böylece sodyumun feçesle kaybını önlemek için gastrointestinal sistemden günde 25-35 gram sodyum emilir. Na : Glikoz ve amino asitlerin emilimi için gereklidir.
  • sodyum, şekerler ve amino asitlerin emiliminde de önemli rol oynar.
  • Sodyum emilimi, epitel hücreleri içinden, hücrelerin yan çeperleri yoluyla hücrelerarası alana sodyumun aktif taşınmasıyla sağlanır.
  • Bu aktif taşıma genel aktif taşıma yasalarına uymaktadır
  • Enerji tüketimi gereklidir ve hücre zarındaki uygun ATP-az enzimi ile katalize edilir Sodyumun bir kısmı klorür iyonlarıyla beraber taşınır.
  • Sodyumun, pozitif elektriksel yükleri klorur iyonlarını da pasif olarak “sürükler”.

Suyun Ozmozu

  • Transport sürecinde bundan sonraki adım, suyun ozmozla paraselüler alana geçmesidir.
  • Bu, paraselüler alandaki artmış iyon konsantrasyonunun oluşturduğu ozmotik gradyandan kaynaklanır.
  • Ozmoz en çok, epitel hücrelerinin apikal kenarlarındaki sıkı bağlantılar yoluyla olur,
  • fakat bir miktar doğrudan hücreden geçiş de görülür.
  • Suyun ozmotik geçişi paraselüler alanda sıvı hareketini doğurur ve en sonunda sıvı, villusların dolaşım kanına katılır.
  • Aldosteron sodyum emilimini büyük oranda artırır.
  • Aldesteron : Böbreklerde ve sindirim sisteminde Na-K pompasının etkisiyle Na ve suyun emilmini sağlar.
  • ☆Sodyum emiliminde artma, daha sonra klorür iyonları, su ve diğer bazı maddelerin emiliminde sekonder artışlara sebep olur.
  • Aldosteronun bu etkisi özellikle kolonda önemlidir.
  • Çünkü feçesle hemen hemen hiç sodyum klorür kaybına izin vermez, ancak çok az su kaybına izin verir.
  • İntestinal sistemdeki aldosteronun bu etkisi, kişi dehidrate olduğu zaman vücuttaki su ve tuzu korumaya çalışan aldosteronun renal tübüllerdeki etkisi ile aynıdır.
  • ☆Eritrositler başlangıçta 25-30 gram Na’u lümene bırakır , su ve Cl emilimi bitince geri alır.

Klorür İyonlarının Duodenum ve Jejunumda Emilimi

  • ☆İnce barsağın üst kısmında, klorür emilimi başlıca pasif difüzyonla olmaktadır.
  • Sodyum iyonlarının epitel yoluyla emilimi, kimusta elektronegatiflik, epitel hücrelerinin bazal tarafında ise elektropozitiftik meydana getirir.
  • Sonra klorür iyonları bu elektriksel gradyan boyunca sodyum iyonlarını “izlerler”.

Bikarbonat İyonlarının Duodenum ve Jejunumda Emilimi

  • Sıklıkla, çok miktarda bikarbonat iyonunun, ince barsağın üst bölümünde emilimi gerekir
  • Çünkü, hem pankreas salgısı hem de safra ile barsağa çok fazla bikarbonat iyonu geçmektedir.
  • Bikarbonat iyonları dolaylı yolla emilir:
  • Sodyum iyonları emildiği zaman, oldukça fazla miktarda hidrojen iyonu da, daha önce açıklandığı gibi bir kısım sodyumla değişerek lümene salgılanır. Na- H değişim pompası ile ‘yer değiştirir’
  • Bu hidrojen iyonları daha sonra bikarbonatla birleşerek karbonik asit oluştururlar.
  • Bu da su ve karbon dioksit oluşturmak üzere ayrışır.
  • Su, kimusla birlikte lümende kalır, fakat karbon dioksit kolayca kana absorbe olarak ekspirasyonla akciğerlerden atılır.
  • Böbrek tübüllerinde görülen mekanizma ile aynı olan bu işleme “bikarbonat iyonlarının aktif emilimi denir.

İleum ve Kalın Barsakta Bikarbonat Salgısı-Klorür İyonlarının Eş zamanlı Emilimi

  • Kalın barsağın tüm yüzeyinde olduğu gibi, ileumdaki villuslusların yüzeyindeki epitel hücreleri, klorür iyonlarının emilimiyle değişmek üzere bikarbonat iyonlarını salgılamada özel bir yeteneğe sahiptir.
  • Kalın barsakta, bakteriler tarafından oluşturulan asit ürünleri nötralize etmek için bazik nitelikteki bikarbonat iyonları bu işlemle sağlanmış olur.

Bazı Diyare Tiplerinde Kalın Barsak Epitelinden Aşırı Klorür İyonu, Sodyum İyonu ve Su Salgılanması

  • Barsak epitel hücre kıvrımlarının alt kısımlarında, barsakların lümen tarafındaki yüzeylerini kaplayacak olan yeni epitel hücrelerini oluşturmak üzere, devamlı bölünmeye uğrayan olgunlaşmamış epitel hücreleri vardır.
  • Bu yeni hücreler henüz kriptaların içinde iken ince barsak lümenine sodyum klorür ve su salgılarlar.
  • Bu salgı kriptaların dışındaki epitel hücreleri tarafından hemen geri emilir.
  • Böylece, ince barsak lümeninde sindirilmiş maddelerin emilimi için sıvı sağlarlar.
  • Kolera ve diyare yapan bazı diğer bakterilerin toksinleri bu kripta salgısını o kadar fazla uyarabilir ki sekresyon miktarı çok artar ve geri emilim sınırlı kalır, böylece sıklıkla, diyare ile 5-10 litrelik su ve tuz kaybına sebep olur. Hasta 1-5 gün içinde bu sıvı kaybından ölür
  • Aşırı sekresvon bir kolera toksini altbiriminin hücre içine girişi ile başlar.
  • Bu çok sayıda klorür kanallarının açılmasına sebep olan bol miktarda cAMP oluşumunu uyarır.
  • Bu kanallar, klorür iyonlarının, hücre içinden kriptalara hızlı bir şekilde akmasını sağlar.
  • Bunun, bir sodyum pompasını aktive ettiğine inanılmaktadır.
  • Son olarak, tüm bu aşırı miktardaki sodyum klorür suyun kriptalara aşırı ozmozuna da neden olarak tuzla birlikte hızlı bir sıvı akışına yol açar.
  • Başlangıçta tüm bu fazla sıvı bakteriyi alıp götürür ve hastalığın kontrolünde değerlidir.
  • Ancak, vücudun aşırı dehidratasyonundan dolayı fazlası ölümcül olabilir.
  • Çoğu durumlarda, kolera hastasının hayatı basitce, kaybı karşılamak için fazla miktarlarda sodyum klorür solüsyonunun verilmesiyle kurtarılabilir

Diğer İyonların Emilimi

  • Kalsiyum iyonları özellikle duodenumda aktif olarak emilir.
  • Kalsiyum-emilimini kontrol eden önemli bir faktör, paratiroid bezlerinden salgılanan paratiroid hormonu ve başka bir faktör de D vitaminidir.
  • Paratiroid hormonu D vitaminini aktive eder, aktive olmuş D vitamini de kalsiyum emilimini büyük ölçüde artırır.
  • Demir iyonları da, ince barsaktan emilir. Demir emiliminin ilkeleri ve vücudun özellikle hemoglobin yapımı için gereksinimlerine göre emilimin düzenlenir.
  • Potasyum, magnezyum, fosfat ve belki diğer iyonlar da aktif olarak mukozadan emilir.
  • Genelde, tek değerli iyonlar çok miktarda ve kolay emilirler.
  • Diğer taraftan, çift değerli iyonlar normalde çok az miktarda emilirler.
  • Örneğin, kalsiyum iyonlarının en fazla emilimi normal sodyum emiliminin 1/50 si kadardır.
  • Vücut için ancak çok küçük miktarlarda çift değerli iyon yeterlidir

Besin Maddelerinin Emilimi /Karbonhidratların Emilimi

  • Karbonhidratların tümü monosakkaritler halinde emilir.
  • Çok az miktarda disakkarit emilmekle birlikte, polisakkaritler hiç emilmezler.
  • Emilmiş monosakkaritlerin büyük kısmı glikozdur.
  • Glikoz, emilen karbonhidrat kalorisinin genellikle yüzde 80’inden fazlasını oluşturur.
  • Bunun nedeni, glikozun, karbonhidratlı besin maddelerimiz arasında en fazla bulunan nişastanın son sindirim ürünü olmasıdır.
  • Emilen monosakkaritlerin diğer yüzde 20’si hemen hemen tamamen galaktoz ve fruktozdan oluşmuştur.

Barsak Evresi: Karbonhidrat Emilimi

  • Galaktoz sütten kaynaklanır, fruktoz ise şeker kamışı monosakkaritlerinden biridir
  • Monosakkaritlerin hemen hemen hepsi aktif taşınmayla emilir.
  • D-3, D1-25 : Böbreklerde sentezlenir.
  • D vitaminin aktif formu 1-25 formu böbreklerde sentezlenir ve İnce Bağırsaktan Ca+2 emilmini artırır.
  • Karaciğerdeki 24-25 formu ise inaktif formudur . İhtiyaç duyulunca böbreklerde 1-25 özel enzimi ile 1-25 aktif forma çevrilir.
  • Kalsitrol: D-3 vitaminin diğer adı. İnce bağırsakta Kalmodulin proteininin yapımını uyarır.
  • Kan Ca+2 düzeyi düşünce Parathormon salgılanır. İnce bağırsaklardan Ca+2 emilimini arttırır bunu Kalmodulin proteini ile yapar .
  • Parathormon D Vitamini ile aktive edilir.
  • Emilimde Ca+2 , Mg ile yarışır.

Parathormon:

1)İnce bağırsaklardan Ca+2 emilimini artırır.

2)Böbreklerde Ca+2 tutulumunu sağlar.

3)Kemim dokudan amorf kristalleri resorbe ederek kana Ca+2 verilmesini sağlar.

Bu son kısmı bil

Glikoz Bir Sodyumla Birlikte Taşınması

Glikoz Taşıyıcıları (GLUT) ☆☆☆☆☆

GLUT-1: Eritrositlerde

SGLUT-1: Barsakta (Na-glikoz)

SGLUT-2: nefronda (Na-Glikoz)

GLUT-2: Karaciğer, pankreas b hücreleri, böbrek, ince barsak

GLUT-3: Beyin, plasenta, böbrek (en hızlı GLUT)

GLUT-4: Kas ve yağ dokusu (insüline duyarlı)

GLUT-5: Barsak (fruktoz)

  • Barsak zarında, sodyum taşınmasının yokluğu durumunda hemen hemen hiç glikoz emilemez.
  • Bunun nedeni, glikozun sodyumun aktif taşınmasıyla birlikte taşınmasıdır.

Diğer Monosakkaritlerin Emilimi

  • Galaktoz da glikoz gibi hemen hemen aynı mekanizma ile taşınır.
  • Diğer taraftan, fruktoz taşınması sodyumla birlikte taşıma mekanizmasıyla meydana gelmez.
  • Bunun yerine fruktoz, ince barsak epiteli boyunca sodyum transportuyla eşleşmeksizin kolaylaştırılmış difüzyonla taşınır.
  • Fruktozun çoğu enterositlerden geçerken glikoza çevrilir.
  • Fruktoz sodyumla birlikte taşınmadığı için toplam taşıma hızı glikoz veya galaktozun ancak yarısı kadardır.
  • Proteinlerin Emilimi
  • proteinler, sindirimden sonra dipeptit, tripeptit ve birkaç serbest amino asit şeklinde ince barsak epitel hücrelerinin lümen tarafındaki zarlarından emilirler.
  • Bu taşıma için gereken enerjinin çoğu, glikozun sodyumla birlikte taşınması için kullanılan enerjiye benzer biçimde sağlanır.
  • Yani peptit ya da amino asit moleküllerinin çoğu mikrovillus zarlarına sodyum bağlanmasını da gerektiren özel bir taşıma proteini ile bağlanırak taşınır.
  • Sodyum iyonu, daha sonra hücrenin iç kısmına doğru elektrokimyasal gradyanla hareket eder ve amino asit ya da peptidi beraberinde çeker.
  • Bu, amino asit ve peptitlerin ko-transportu (veya sekonder aktif transportu) diye adlandırılır.
  • Birkaç amino asit, sodyumla birlikte taşıma mekanizmasını gerektirmez.

Yağların Emilimi

  • Yağlar monogliserit ve serbest yağ asitlerine sindirildikten sonra, bu sindirim son ürünleri, safra asidi miçellerinin santral lipit bölümünde erirler.
  • Bu miçellerin çoğu, ancak 3-6 nanometre çapında ve dış yüzeyleri de elektriksel bakımdan negatif yüklü olduğu için kimusta çözünmüş durumda bulunurlar.
  • Monogliserit ve yağ asitleri bu şekilde, ince barsak hücrelerinin fırçamsı kenarının mikrovilluslarının yüzeyine taşınırlar.
  • Bu yüzeylere temas eden monogliserit ve yağ asitleri derhal epitel zardan geçebilir
  • Çünkü, bu lipitler de miçellerde olduğu kadar hücre zarında da erirler. Geride kalan safra asidi miçelleri, tekrar kimusa dönerek monogliserit ve yağ asitlerini absorbe eder ve bunları epitel hücrelerine taşırlar.
  • Böylece, miçeller, yağ emilimi için oldukça önemli olan bir “taşıma” işlevi yürütmektedir.
  • Bol miktarda safra asidi miçelleri bulunduğu zaman, yağların yaklaşık yüzde 97’si absorbe olur.
  • Safra asidi miçelleri bulunmadığı zaman normal olarak yağların ancak yüzde 40-50 kadarı emilir.
  • Yağ asitleri ve monogliseritler epitel hücrelerine girdikten sonra, düz endoplazmik retikulum tarafından tutularak yeniden trıgliseridleri oluştururlar ve esas olarak lenf şilomikronları içinde taşınarak torasik lenf kanalı yoluyla dolaşıma dökülürler

Barsak Evresi: Yağların Sindirim ve Emilimi

Kalın Barsakta Emilim: Dışkının Oluşumu

  • Günde, yaklaşık 1500 ml kadar kimus ileoçekal kapaktan kalın barsağa geçer.
  • Bu kimustaki su ve elektrolitlerin çoğu kolonda emilerek, genellikle 100 ml’den daha az sıvı dışkıyla atılır.
  • Ayrıca, iyonların hepsi absorbe olarak, sadece yaklaşık 1-5 mEq sodyum ve klorür iyonu dışkıyla kaybedilir.
  • Kalın barsaktaki emilimin büyük kısmı kolonun proksimal yarısında gerçekleşir ve bu bölüme absorpsiyon kolonu adı verilir.
  • Halbuki distal kolonun başlıca işlevi depolama ile ilgilidir ve bu nedenle depo kolonu adını alır.
  • Çıkan Kolon: Absorpsiyon Kolonu
  • Transvers ve İnen Kolon : Depo Kolonu
  • Kalın bağırsaklarda Segmentasyon yerine paketleme harekeri (Haustrasyon) vardır.

vsin2

☆Somatositatin:

  • Pankreas adacıklarındaki D hücrelerinden salgılanır.
  • Gastrin , VIP , GIP , sekretin ve motilin sekresyonunu inhibe eder.
  • Salgılanması lümendeki asit tarafından uyarılır.
  • Parakrin tarda etki eder.
  • Pankreatik ekzokrin salgısını mide asit salgısı ve motilitesini safra kesesi kasılmasını , glukoz , a.a ve trigliserid emilimini inhibe eder.

Glisentin (L Hücreleri): İnsülin salınımını uyarır.

GRP: Gastrin salınımını sağlar.

!!!! ☆☆☆!!!! ☆☆☆

Konalamin : B12

☆Vazoaktif İntestinal Polipeptid (VIP)

  • Sindirim kanalı nörönlarında bulunur.
  • Bağırsakta elektrolitlerin ve suyun salgılanmasını uyarır.
  • Sfinkterler de dahil olmak üzere intestinal düz kasların gevşemesine neden olur.
  • Periferk kan damarlının dilatasyonu ve midede asit salgılanmasının inhibisyonunu sağlar.
  • Yarı ömrü 2 dakikadır.

☆Gastrik İnhibitör Peptid (GIP)

  • Duedenum ve jejunumdaki K hücrelerinden üretilir.
  • Salgılanması duedenumdaki glukoz ve yap tarafından uyarılır.
  • Mide sekresyonunu ve motiliteyi inhibe eder.
  • Gastrointestinal yolun fizyolojik β-hücre-stimülan hormonu GIP’tir.
  • GIP bazen ‘glukoz-bağımlı insülinotrofik polipeptid’ olarak da adlandırılır.

Diğer Gastrointestinal Hormonlar

☆Motilin: Dueodenal mukozadan salgılanır. Bağırsak düz kaslrının kontraksiyonuna neden olur ve sindirim arası motiliteyi düzenleyerek bağırsağı bir sonraki yemeğe hazırlar.

☆Nörotensin:

  • İleum mukozasından salgılanır. Salgılanması yağ asitleri tarafından stimüle edilir.
  • Motiliteyi inhibe eder ve ileal kan akımını artırır.

☆Glukagon: Duedonumdaki A hücrelerinden salgılanır. Pankreatektomiden sonra görülen hiperglisemiden kısmen sorumludur.

☆Serotonin: Sinir uçlarında olduğu gibi endokrin eterokromaffin hücreleinde de bulunur ve salgılanır . Bundan dolayı gastrointestinal yolda hem hormon hem de nörotransmitter olarak rol oynar.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.